ve ona yakın mesleki yaşamım boyunca maç izlerim. Ortalama bir futbolsever kadar futbol oynadım, futbol izledim. Mesleki yaşamım spor basınında geçti. Ortalama bir spor muhabiri ve yazarı kadar futbol yazdım. Çeşitli futbol organizasyonları içinde yer aldım, futbol turnuvaları düzenledim. Yani futbol hayatımın bir parçası oldu. Yıllar içinde birçok spor dallarındaki gelişimi, bunun yanı sıra gerilemeyi de gördüm. Değişen kuralların o spor dalına olan ilgiyi negatif mi pozitif mi etkilediğini gözlemledim. Bu konuda paneller düzenledim. Futbola yeni getirilen VAR sistemini savundum. Fakat çok fazla da bir şeyin değişmeyeceğini, çünkü sistemi yönetecek kişilerin sonuçta insan olduğunu ve verecekleri yanlış kararların hata! olarak kabullenilmek zorunda kalınacağını yazılarımda anlattım. Nitekim aynı pozisyonda a takımı için verilen kararla b takımı için verilen kararın farklı olduğuna defalarca şahit olduk.
Ancak Barcelona ve İspanya milli takımının ‘tiki taka’sını, onun evrilerek bugünkü halini aldığı PAS oyunu denen tarzı bir türlü sevemedim. Taktik gereği oynanan defansif oyunları sevmemekle birlikte normal karşıladım ama rakip orta saha çizgisini geçtiği halde geri dönülen, sonra onca adamın tekrar geçilmeye çalışıldığı şu PAS oyununa bir türlü ısınamadım.
Dün gece Arsenal-Benfica maçında İngiliz ekibinin Çin’in etkisinde kalarak Mesut Özil’i kadro dışı bırakmasından dolayı Benfica’yı tuttum. Tam da Benfica kendisine turu getirecek sonuca ulaştıktan sonra (2-2) yeniden sinirlerim bozuldu. Çünkü Arsenal Mesut’un futbol hayatını bitirememişti ama böyle giderse Benfica futbolu bitirecekti.
Defans ile kaleci arasında paslaşarak zaman geçirmeyi önlemek için uygulamaya konulan ‘kaleciye pas’ kuralına en çok sevinenler arasında yer aldım. Hatta bazen öyle sinirlendim ki, basketboldaki gibi orta saha çizgisini geçtikten sonra kendi yarı alanındaki takım arkadaşına pas vermenin yasaklanmasını bile savundum.
Top hakimiyeti oldukça yüksek oyunculardan kurulu Portekiz ekibi, bir zamanların Barcelona ve İspanya milli takımının yaptığı gibi topu paslaşarak rakip ceza sahasına kadar getiriyor, sonra tekrar aynı şekilde geri dönüyordu.
Bunu belki 3-4 kez yaptılar. Tam sinirlenip diğer maça geçecekken, birden Arsenal golü buldu. Kalan birkaç dakika içinde Benfica, maç berabereyken atmaya bile yeltenmediği gol için çırpınmaya başladı. Ama nafile, tur gitmişti artık.
Gerçi burada devreye giren ‘atamayana atarlar’ kuralı değil, ‘atmak istemeyene atarlar’ kuralıydı. Ama benim şu futbolu paslandıran PAS oyununu sevmemekte haklı olduğum bir kez daha ortaya çıkmıştı ya, mutluydum.