Bilmemenize imkân yok. “Nereden nereye?” diye bir söz vardır… Bakın 2018/19 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde yer alan takım, 2 sezon sonra yani 2020/21 sezonunda TFF 2. Lig’e düştü… Paraşütsüz iniş… Hem de tepetaklak. Üstelik de arkasında enkaz bırakarak! Hangi takımdan söz ettiğimi biliyor musunuz? Akhisarspor. Birisi çıkıp da; “düşen sadece Akhisarspor mu?” demesin!.. Ateş düştüğü yeri yakar! “Ya başlamamalı, ya da bitirmeli.” Yukarıda söz Romalı avukat, şair Publius Ovidius Naso’ya ait. Genelde aşk, terkedilmiş kadınlar ve mitolojik temalı şiirler yazan Naso, Vergilius Maro ve Horatius ile beraber, Latin Edebiyatı’nın üç kanonik (genel olarak kabul edilen veya otoritelerce doğrulanmış) şairinden birisiydi. Yazdığı konulara şöyle bir göz atacak olursanız, “aşk ve terk edilmişlik” önceliği… Bunun Akhisarspor ile ne ilgisi var diyeceksiniz. Evet; çok ilgili… İkisini de yaşıyor; Akhisarspor… Bir kere aşk, sadece kadın veya erkek sevgisi değildir. Her Akhisarlı, “Akhisarspor aşkı”nı yaşamış veya yaşamaktadır. Bu kentinin futbol veya spor kulübüne olan aşkıdır. 1970 öncesi, yani üç kulübün birleşmediği dönemlere gelinceye kadar aşk; Gençlikspor, Güneşspor, Doğanspor için yaşanmıştı; Akhisar’da… Daha öncelerini bilemiyorum… Bunu genç nesil bilmese bile, babaları ve dedelerine sorduklarında onlar ballandıra ballandıra anlatacaklardır… Aşkı bir kıyıda bırakıyor ve terk edilmişliğe dönüyoruz… Ne acıdır ki; o şaşaalı günlerden sonra yavaş yavaş aşkını terk edenlerin yüzünden bu duruma gelen kulüp sonunda acı sonla yüzleşti… Suç; bilmedikleri bir diyara gelen ve takıma sahip çıkarak sahipsizliğin önüne geçenlerde mi? Yoksa önce “lütfen buyur” lütfunda bulunarak anahtarı teslim eden, sonra da “oy” vererek kanuni hak kazandıranlar da mı? Hani derler ya; “Bu şehirde doğanlar” ve “Sonradan gelip de karnını doyuranlar…” Hiç unutmuyorum… By-Pass olduktan sonra evden sokağa çıktığım ve oğlumun evine çeyiz geldiği gündü… Televizyon Çaykur Rizespor-Akhisarspor maçını naklen yayınlıyordu… Televizyon karşısına geçtiğimde “hop oturup hop kalktı”ğımı görenler hemen televizyonu kapattı… Bin bir ricayla açtırdım ama izlemek yasaktı… Yan odadan ara sıra çaktırmadan kaçıp maçı izlerken sonunda yakalanınca da önce “sarı kart” sonra da “heyecan yasak” ikazıyla “kırmızı kart” gördüm!.. Üstelik de salona girmem men edildi. Tek şartla kabul ettim. Sık sık sonucu ileteceklerdi… Ve o gün çeyiz seren kim varsa bıktı benden… Ama sonunda onları da Akigo’ya çevirmiştim… Ve 2-1’lik deplasman zaferiyle lider ve şampiyon olarak maç bittiğinde dört kişi birden su getirdi, heyecanımı yatıştırmak için… Ama evde çeyizle birlikte “çiftte sevinç” yaşandı… Bizim sevdamız da böyle. Ne yapacaksınız!.. Akhisarspor’un şu düştüğü durumu görünce aynı duyguları yaşayan Akigoları düşününce “neden?” sorusuna cevap arayıp duruyorum… 2011-12 sezonunda mücadele ettiği 1. Lig’i şampiyonlukla tamamlayarak 2012-13 sezonunda Süper Lig’de oynama hakkı kazanan Akhisar Belediyespor, “Türk Futbolu”nda her yönüyle parmakla gösterilen, “örnek kulüp” haline gelmişti… Acaba neden bu duruma düştü? Kimden başlasam bilmem… Hani demiştik ya… “Ya başlamamalı, ya da bitirmeli.” Söz verip de işin başına geçtiğinde bitirmeliydin bu işi… Bitiremeyeceksen de göç edip buralara kadar gelip başlamamalıydın!.. Düne dönecek olursak; şampiyonluk yaşatan, bence en önemli başarılara başkanlık yaptığı dönemlerde imza atarak, sonradan “gizli kahraman” olmaya devam eden, bıraktıktan sonra sahne almayan Ömer İşçi’nin inanıyorum ki alnı ak, başı dik… Onun mutlaka söyleyeceği çok sözü vardır… Takımını çıkardığı Süper Ligde oynadığı dönemlerde “İşte Akhisarspor Kulübü’nün Başkanı” diye parmakla gösterilen, en şaşaalı günlerin yöneticisi ve Ankara’da kendisine her kapının açıldığı Hüseyin Eryüksel… Ne dersin? 10 yılı aşkın başkanlık yaptın. Bu iki ismin arkasındaki gizli güç; her türlü desteği veren dönemin Akhisar Belediye Başkanı, şu an Ak Parti Manisa İl Başkanı görevini başarıyla yürüten Salih Hızlı… Kilit burada… Önemlisi anahtarı bulabilmekte… Bir söz vardır; “Sır ip gibidir. Bir ucunu başkasına verirsen, başkalarının sırtında kazak olarak örülürsün…” Anlayana… Bugün Akhisarspor için rengindeki siyahın etrafa yayılması, karamsar havaya rağmen ağızların fermuarla kapatılması “fırtına öncesi sessizliği” mi andırıyor diye düşünmeden de edemiyorum? Son dönemlerde “kapalı kapılar ardından” oyununun sergilendiği Yeşil Siyahlı camiada şeffaflık su yüzüne çıkmadı. Çıkmıyor. Veya çıkarılmıyor… Geçmiş dönemin kilit ismi nasıl Salih Hızlı olarak söyleniyorsa da, bugünün kilidini açacak tek kişi var. O da, son seçilen yönetim kurulunda yer alan eski başkan, takımı amatör kümeden profesyonel lige çıkaran Halil İbrahim Doğan olsa gerek. Ama o çaresizlik içinde “Kurumuş bir okyanusa bardak bardak su taşıyorum… Olmuyor, dolmuyor…” diyorsa saygı duyarım… Ne var ki; “Biz kurtarırız” diyen yönetim kurulu da Tuncel Kurtiz’in sözündeki gerçeği unutmamalıdır. Nedir o; “Asıl çaresizlik kendine, elimden geleni yaptım mı? diye sormaktır.” Sordunuz mu? Sormadınız mı? Akhisarspor için öncelikle çalıştay düzenlenmeli… Buraya, Akhisar Kaymakamı, Akhisar Belediye Başkanı önder olmalı… Öncelikle siyasi partilerin ilçe başkanları varsa spora bakan yönetim kurulu üyelerini davet edilmeli. Düzenleyenler; kulübün yaşayan eski başkanları, futbol, spor ve yönetim bilgisine inanılan kişileri getirmeli. Resmi dairelerden spora gönül veren müdürler, banka ve finans müdürleri, yerel gazete sahipleri ve spor müdürleri, taraftar derneklerinin başkanları çağrılmalı. Futbol kültür ve bilgisine inanılan eski yöneticiler, Ticaret ve Sanayi Odası, Borsa ve futbola ilgili STK Başkanları başta olmak üzere ehli kişiler ve akil adamlar göz ardı edilmemeli… Elbette bugün Akhisarspor’un seçilmiş bir yönetim kurulu var. Bu seçilmişlere saygı duymak en büyük erdemliktir. Kesinlikle şeffaf olunması açısından tüm hesaplarla başkan ve başkan yardımcıları da o çalıştayda kesinlikle bulunmalıdır. Buradaki amaç, Henry Ford’un “Hata değil çare bulun” sözünü gerçekleştirmek. Ortak noktada buluşamazsanız da, “B Planı” hazırlayın… Akhisarspor’u “Akhisarlılar kurtarır” sözünü söylemek istemiyorum. Elbette en çok iş onlara düşüyor. Bizim çocukluğumuzda tütün diyarı olan, bugün zeytin rekorunu elinde bulunduran güzel ilçeye hizmet verenler… Buranın havasını soluyup, baharını koklayan, rüzgârını içine çeken burada doğması önemli olmayıp, burada yaşayanlar… Yüreğiniz de bir nebze “spor sevgisi” varsa kalbi mutlaka Akhisarspor için atacak olanlar… Zaten bunu yüreğinde hissetmeyenlerle Akhisarspor’un işi ne? Öyle değil mi; Ufuk Merde… Akhisarspor’un en acılı günlerinde yöneticilik yaptın. Kapanmak üzereyken de Akhisar Belediye Başkanı Ahmet Dutlulu’yu ikna ederek Akhisar Belediyespor’a dönüştürüp can suyunu verdin… Bugünlere gelmesini sağladın. Bunu bilmeyenler artık bilsin… Ya sen Birtan Taşkınlar… Formasını giydin, Taşkınlar Ailesi ve Köfteci Ramiz olarak inanılmaz maddi desteklerle yaşam kaynağı oldun… En zor günlerinde hep sen vardın. Karşılıksız verdin… Akhisar’ın çilekeş gazetecileri Haldun Akyüz, Kenan Molla… Bu duyguları en çok yaşayanlardansınız… Ya sen takım arkadaşım Süleyman Özkaraman… Memiş Hocamla birlikte formasını giydiğin takımını antrenör olarak amatör küme az çile çekmedin… Daha niceleri var da… Yer sınırlı. Yazamıyorum. Akhisar’da sporun büyümesini sadece “sağlık için spor” olarak düşünülmemeli. Akhisarspor, süper ligde oynadığı, Avrupa Kupalarına katıldığı dönemlerde tanınırlık oranını kat ve kat arttırdı… Kent ekonomisi hareketlendi. Esnafın yüzü güldü… Espri yapmıyorum; Akhisarspor sayesinde zeytin ve zeytinyağı tanındı… Ekonomi tavan yaptı!.. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Yerel medyada bile tek sütuna manşet olamayacaksınız! Tekrar zirve için haydi gelin el ele verin!.. Çin Atasözünü aklınızdan çıkarmayın: “Eller çoğalınca işler hafifler…” Ama unutmamanız gereken en büyük gerçek de ulu önderimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözü: “Büyük işler, önemli atılımlar; ancak birlikte çalışma ile elde edebiliriz.”