yildiran@gazi.edu.trAnkara 19 Mayıs Gençlik ve Spor Akademisi mezunu. Gazi Üniversitesi Sosyal BilimlerEnstitüsü’nde yüksek lisans, Mainz Johannes Gutenberg Üniversitesi’nde doktora yaptı.Gazi Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi. TMOK Genel Kurul ve Fair PlayKomisyonu, UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Beden Eğitimi ve Spor İzleme Grubu veGSB Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü Spor Eğitimi ve Bilim Kurulu üyesi. 2021 yılındanitibaren Spor Bilimleri Derneği Başkanlığını yürütmekte.
Tokyo 2020 Olimpiyat Oyunları’nda okçuluk branşında altın madalya kazanan ve TMOK Fair Play Komisyonu tarafından 2021 yılı Sportif Kariyer Dalı’nda Büyük Ödül’e layık görülen Mete Gazoz, Berlin’de düzenlenen 2023 Dünya Okçuluk Şampiyonası’nda erkekler klasik yay kategorisinde Dünya Şampiyonu oldu ve Paris 2024 kotası aldı.
Henüz 14 yaşında güçlü bir adım attığı uluslararası kariyer basamaklarında hızla ama emin olarak yükseldi.
Öyle ki, dünyaca ünlü Brezilyalı yazar Paulo Coelho, “Okçu’nun Yolu” adlı kitabını 2021’de, olimpiyat şampiyonu olduğunda ona adayacaktı. 2023 Berlin zaferinin ardından da onu sosyal medyasından tek kelimeyle kutlamıştı: “Şampiyon!”
Anlaşılan, ortada bir branşta şampiyon olmaktan öte bir şeyler vardı… Sanki bir sonuç değil, ona ulaştıran süreç takdir ediliyor, kutsanıyordu…
Süreç!..
Bilimsel literatüre göz atıldığında, okçulukta gereksinim duyulan özelliklerin oldukça geniş bir yelpazeye yayıldığı anlaşılıyor. Dikkat, denge, koordinasyon, kuvvet, dayanıklılık, esneklik, tepki hızı, motivasyon, fiziksel ve ruhsal kondisyon, irade sağlamlığı, sağlıklı karar yetisi, his, imgeleme, muhakeme yeteneği ve tüm vücut kontrolü bunlardan bazıları…
Sürdürülebilir yüksek performans ancak tüm bu özelliklerin işaret ettiği çok yönlü becerilerin mükemmel düzeyde uyumlu işbirliğini gerektirir.
Ve bunun modern zaman okçuluğuna ilişkin bir olgu olmadığını anlamak için hafif bir hafıza kurcalaması yeterli…
Türkler, tarihin kaydettiği okçu halkların başında gelmektedir. Ateşli silahlar öncesi sahip oldukları binicilik ve okçuluk becerileri etrafında geliştirdikleri savaş stratejileri, üstünlüklerinin en önemli belirleyicisiydi. Bu nedenle, henüz Asya Hun İmparatorluğu döneminde Çinlilerle yaptıkları yazışmalarda kendilerini “Yay Çeken Halklar” olarak tanımlıyorlardı.
Uygulamada olduğu gibi, yay ve ok üretim bilgi ve teknolojisinde de hep bir adım öndeydiler.
Mete Han’ı ve icadı ıslıklı okları hatırlayalım…
Geçmiş çağların okçuları da yüksek performans için hiç şüphesiz günümüz okçusundan beklenen niteliklere, hatta aynı zamanda hareket halinde hareketli hedeflere atış yapmak zorunda da olduklarından, fazlasına sahip olmalıydılar.
Erken kaynaklar, tüm bu becerilere nasıl sahip olunduğunu açıklıyor.
Özellikle, dörtnala giden at üzerinde hem öne hem arkaya ok atma becerileriyle tanınıyorlardı. Engebeli arazilerde hareket halindeki at üzerinde ve ellerle ata tutunmaksızın geriye dönerek hedefe isabet kaydetme becerisinin oldukça yoğun bir ön çalışma ve binicilik yeteneği gerektirdiği açıktır. Çin kaynakları, Orta Asya göçebelerinin henüz milattan çok önceki devirlerde, bilhassa binicilik ve okçulukta sistematik olarak fiziksel aktivitelerde bulunduklarını kaydeder. Hun çocukları erken yaşlarda koyunlar üzerinde binicilik alıştırmalarında bulunuyorlar ve yay germeyi öğrendikten sonra ok atışlarında isabeti geliştirmek amacıyla ava giderek atıcılık antrenmanları yapıyorlardı. Avcılık, sürekli değişkenlik gösteren karakteri sebebiyle binicilik ve okçuluk yeteneklerini gerek teknik gerekse taktik açıdan geliştiriyordu. Değişik iklim ve arazi şartlarında ata hâkim olabilme, hareket halinde iken hareketli hedeflere isabet ettirebilme, avın hareketlerini önceden kestirebilme, avı istenilen ortama çekebilme, grupla uyumlu hareket edebilme ve bir grubu sevk ve idare etme gibi bir dizi özellik av pratiklerinde kazanılıyor, uygun sportif oyun ve yarışmalarla pekiştiriliyordu.
Okçulukta yüksek performans gösterenler, toplumda başlarına taktıkları çift şahin kanadıyla tanınıyor, bir alplık teşkilatına üye oluyorlardı. Kumandanın müzikle verildiği okçuluk yarışmalarında eyalet beyleri ve yüksek rütbeli alplar bu yetenekli okçular arasından seçiliyordu. Gerilmiş yayla, ne zaman geleceği belli olmayan bir tınıyı duyuncaya dek duruşu bozmaksızın musikinin işaret ettiği anda hedefi vurabilmek, yalnız maharet değil, terbiye, doğruluk ve kut belirtisi sayılıyordu.
Mete’nin her dönem kendi yaş grubunda yakaladığı dünya çapındaki başarılarının arkasında da sistemli bir çalışma yatıyor olmalıydı. Nitekim yetişme süreci hakkında, aynı zamanda milli okçu da olan babasının anlattıklarından, çok erken yaşlardan itibaren her biri okçuluk performansını destekleyecek çeşitli bilişsel, duyuşsal ve psikomotor yetilerin geliştirilmesine yönelik eğitim ve egzersizlere tabi tutulduğu anlaşılıyor. Yüzme, basketbol, resim ve piyano bunlardan bazıları… Kas fizyolojisi, egzersiz biyokimyası, performans ve psikomotor laboratuvarlarında Mete’nin verileri analiz ve takip ediliyor.
Sonuç; sağlam bir duruş, tutuş, çekiş, koordinasyon, özgüven ve üstünlük…
Türklerin okçuluk becerileri ve teknolojileriyle sağladıkları üstünlük bilinen dünyada tartışmasızdı. Spor okçuluğunda ulaştıkları mesafe ve hedef yarışlarındaki isabet performansları da…
Adını, adı okçuluk ile özdeşleşmiş Asya Hun İmparatoru Mete Han’dan alan bir okçuya, Berlin’de şampiyonluk sonrası uzatılan mikrofonlara, “Bugün bu gezegendeki en iyi okçu bendim, bundan sonra da ben olacağım” gibi küresel meydan okuma cümlesini söyleten de bu “genetik dürtü” olmalıdır.