bahrivreskala@gmail.comİstanbul-İzmir Gençlik ve Spor e. İl Müdürü, TMOK Konsey Üyesi, İzmir KulüplerBirliği Kurucu ve Danışma Kurulu Üyesi, Türkiye Futbol Adamları Derneği İzmirŞube Başkanı, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Ege Tenis Eğitim VakfıKurucu Üye ve Başkanı, Atletizm, Futbol, Masa Tenisi, e. Hakemi, Atletizm, SualtıYüzme Federasyonları e. Üyesi.
Bilindiği üzere spor eski çağlardan beri vardır. Antik çağda spor, eğitimin çok önemli bir aracı idi. Spor faaliyetlerine ilk olarak M.Ö. yaklaşık 4000-2000 yılları arasında bu günkü Irak’ın güneyinde , Güney Mezopotamya’da yerleşik hayata geçmiş olan ve medeniyetin beşiği olarak kabul edilen coğrafi bölgede yaşayan “Sümerler” tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. Bu yıllarda yaşamış Sümer, Hitit, Asur ve Babil uygarlıklarında ok ve mızrakla avlanma meşhurdu. Babil’de – (Kiş’te) yapılan arkeolojik kazılarda Sümerlere ait iki tekerlekli ve dört koşumlu bir yarış arabasının bulunması, bizlere sporun tarihinin ne kadar eski olduğu hakkında bilgi vermektedir.
Daha sonraları, MÖ 427 – MÖ 348 yıllarında yaşamış ve batı dünyasında ilk yüksek öğretim kurumu olan Atina Akademisi’nin kurucusu, soylu bir ailenin oğlu olan Platon’u (Eflatun) görüyoruz. Antik klasik Yunan filozofu, matematikçi Platon’un kurduğu bu akademi, aynı zamandan günümüzdeki modern üniversitelerin başlangıcı olarak da kabul edilmektedir. Sokrates’in öğrencisi olan Platon, akıl hocası Sokrates ve öğrencisi Aristoteles ile birlikte bilim ve Batı felsefesinin temellerini attı. Sokrates’in ölümüne kadar onun derslerini izleyen, Antik Yunan filozofu ve bilgesi olan Platon (Eflatun) , devlette gençlerin yetiştirilmesi için müzikten sonra beden eğitiminin önemini ısrarla vurgulamıştır. Klasik Antik Çağ olarak kabul edilen MÖ 8. yüzyıl ile MS 5. yüzyıl arasındaki zaman, Greko Romen dünyası olarak anılan ve Antik Yunanistan ile Antik Roma’nın iç içe geçmiş uygarlıklarını kapsamaktadır. Akdeniz merkezli kültürel tarih döneminde de spor, çok önemli bir yer tutmaktadır. Özelikle Yunanistan’da gelişmeye başlamış ve günümüze kadar daha da gelişerek varlığını sürdürmüştür. İlk zamanlardan itibaren eğitimde geniş yer bir tutmuş olan spora, o çağlarda çok önem verilmiştir. Zira spor aynı zamanda bir savaş eğitimi aracı olarak değerlendiriliyordu. Spor sayesinde gençler, askerler daima dinç ve savaşa hazır oluyorlardı. Eski Roma’da da aynı anlayış vardı. Spor sadece gençleri savaşa hazırlayan bir araç olarak görülüyordu. Orta çağda da bu anlayış devam etti. Bu anlayışla birlikte o zamanlar soylu oldukları kabul edilen kimselerin çocuklarına özel olarak binicilik, kılıç ve av sporları eğitimi veriliyordu. Daha sonraları Yunanistan’da 4 yılda bir yapılan ve gençlerin birbirleriyle yarıştıkları oyunlar olan Olimpiyatlar düzenlenmeye başladı.
Biz Türkler, tarih öncesi dönemlerden bugüne kadar yaratılışımız itibariyle zeki, çevik ve beden hareketleri, becerileri sağlıklı olan bir Milletiz. Bu özelliğimizi, hem toplum hayatında hem de savaş meydanlarında gösterdik. Bu durum, hayatımızda bizler için sporun ve beden terbiyesinin çok önemli olduğunun bir göstergesidir. Atalarımız tarafından, daha Orta Asya’da yaşadıkları dönemlerde, spora önem verilmeye başlanmıştır. Avcılık, koşular, ağırlık kaldırma, atma, binicilik, okçuluk, güreş, cirit gibi sporlar, o zamanlardaki Türk boylarının yaşama gücünü arttıran çok önemli bir iş idi. Osmanlı İmparatorluğu döneminde da at meydanları, okçuluk ve pehlivan, ok meydanları, ocakları kurulmuştur. Yukarıda da değindiğim gibi, savaşların beden gücüne dayandığı çağlarda, spor daha çok savaşta başarılı olabilmek için bir araçtır. Yeniçerilerin eğitiminde bir gelenek haline gelen spor çalışmalarına çok önem verilmiştir. Günümüzdeki spor anlayışı, 19. yüz yılın 2.yarısında yaşanmaya başladı. Modern Olimpiyat oyunlarının yapılması ile gençler arasında spor yapmak her geçen gün artarak kendilerini geliştirdikleri, keyif aldıkları önemli bir ilgi alanları oldu. Geçen zaman içinde değişik branşlarda yeni kulüpler, yeni takımlar kuruldu. Günümüzde yapılan uluslararası karşılaşmalar, ülkeler arasında çok büyük önem kazanmış oldu. O kadar ki, uluslararası spor karşılaşmalarını ülkelerine alabilmek için birbiriyle yarışmaktadırlar. Zira uluslararası spor organizasyonları sayesinde ülkeler arasında yeni dostluklar, ticari ve kültürel ilişkileri kurulmuş ve gelişmiştir. Devamında ülke tanıtımları spor ile çok artmış ve gelişmiştir.
Her alanda gördüğümüz sporun etkilerinden biri de bizzat yaşadığım tanıtım etkisidir. 1980-1990’lı yıllarda İstanbul ve İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü görevlerim sırasında yurt dışında katıldığımız spor karşılaşmalarından birinde yaşandı. Şöyle ki; Her yıl Almanya’nın Manheim şehrinde düzenlenen gençler futbol turnuvasına İzmir’i, dolayısıyla ülkemizi temsilen İzmir Karması futbol takımı ile katıldık. İsveç ile karşılaştığımız (Türkiye – İsveç) futbol müsabakasını tribünden izlerken yanımıza 60’lı yaşlarda bir Alman seyirci geldi. Yanımdaki rehberimize Almanca, sahada mücadele eden takımları sordu. Rehber de Türkiye – İsveç dedi. Bunun üzerine Alman seyirci Almanca birkaç defa hayır, hayır olamaz dedi. Kısa bir konuşmadan sonra rehber beni gösterdi ve bana dönerek; Müdürüm pasaportunuzu verir misiniz dedi. Ben hayretle konu nedir, beyefendi polis mi dedim. Rehber, hayır değil bir futbol sever dedi ve devam etti. Yanımıza gelen futbolsever İsveç takımı için tamam anladım demiş ama Türk takımı deyince inanmamış ve o nedenle hayır, hayır olamaz demiş. Rehber de kafile başkanı olarak beni gösterdi, ama bu defa da takım elbiseli, kravatlı olan benim için de şaşırmış ve bunun üzerine rehber benden aldığı pasaportumu gösterdi. Alman seyirciye, konu nedir dediğimde cevaben; ben Türk’leri böyle tahmin etmiyordum dedi. Neden diye sorduğumda; Benim gördüğüm Türklerin çoğu siyah saçlı, esmer ve kravat takmayan kişiler dedi. Daha sonra beni takım elbiseli, kravatlı görmesi, sahadaki futbolcuları da Türklere benzetemediği için de neden hayır dediğini açıkladı. Haklıydı, zira büyük bir tesadüf olarak sahadaki futbolcuların neredeyse tamamı, İsveçli futbolcular gibi beyaz tenli ve sarışın idi. O nedenle İsveç’in rakibi de kendileri gibi sarışın oldukları için, bizim futbolcularımızın Norveçli futbolcular olduğunu tahmin ettiğini söyledi ve benden ve rehberden özür diledi. Devamında 61 yaşında olduğunu, bugüne kadar Türkleri bizler gibi tanımadığını, bu gerçeği kendisine gösterdiğimiz için, teşekkür etmek amacıyla, takım ile birlikte, işyerinde bizler için vereceği kokteyle davet etti. Kokteylde, kendisine “Türkleri” tanıma fırsatı verdiğimiz için bir defa daha teşekküre etti.
Benzer bir olay da İzmir’de düzenlediğimiz uluslararası gençler futbol turnuvasında yaşandı. İstanbul ve İzmir’deki görevlerimde, spor ile her fırsatta ülkemin tanıtımını yapmayı da önemli görevlerimden biri olarak gördüm. Şöyle ki; düzenlediğimiz turnuvalarda, gelen yabancı takımların kafile başkanını ve eşini Türk Ailesini ve yemeklerini görmeleri ve fikir edinmeleri için muhakkak bir akşam evimde ağırlıyordum. Yine bir turnuvada İzmir’e gelen Danimarkalı takımın Başkanı, Başkan Yardımcıları ve eşlerini özel olarak evimde ağırladık. Burada da daha önce karşılaşmadıkları bir ortamı görme fırsatını bulduklarını gözlemledim. Bana eşiniz hep böyle modern, çağdaş giyimli mi diye sordular. Ben de evet hep böyle giyinir dediğimde şaşkınlıklarını gizleyemediler.
Spor kavramı, Fransızca “sport” kelimesinden Türkçe’ye geçmiş: “Bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan hareketlerin tümüdür.” Temel amacı, insanın bedenen, ruhen ve sosyal yönden gelişmesine katkı sağlamak olan spor, modern toplum yaratmada çok etkin bir sosyal olgudur. Sporun, kişisel fayda ve görevleri yanında, sosyal yönden de çok önemli görevleri vardır. Yukarıda da belirtiğim gibi, spor sadece bir oyun değil, oyun dışında da birçok özelliği var. Yeni dostlukların kurulması, ülkelerin yakından tanınması, spor ekonomisine katkısı, gençlerin kötü alışkanlıklardan korunmaları, eğitimlerinde daha başarılı, daha sağlıklı ve güçlü olmalarını sağlamak gibi çok fazla özellikleri ve etkileri var.