bahrivreskala@gmail.comİstanbul-İzmir Gençlik ve Spor e. İl Müdürü, TMOK Konsey Üyesi, İzmir KulüplerBirliği Kurucu ve Danışma Kurulu Üyesi, Türkiye Futbol Adamları Derneği İzmirŞube Başkanı, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Ege Tenis Eğitim VakfıKurucu Üye ve Başkanı, Atletizm, Futbol, Masa Tenisi, e. Hakemi, Atletizm, SualtıYüzme Federasyonları e. Üyesi.
Bilindiği üzere ülkemiz yüzölçümünün % 42’si dünyadaki önemli deprem kuşaklarından biri olan, Azor Adaları’ndan başlayıp Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan Alp – Himalaya deprem kuşağında bulunmaktadır. Bu kuşakta bulunan Anadolu’nun büyük bir bölümü birinci ve ikinci derece deprem kuşağında yer alır. Dünyadaki depremlerin % 81’i birinci kuşakta,
%17’i ikinci kuşakta gerçekleşmektedir. Aktif deprem kuşağında bulunan ülkemiz deprem gelişimini henüz tamamlamamıştır. Bu nedenden dolayı ülkemizde tarih boyunca, 6 ve 7 den büyük çok fazla deprem yaşandı ve yaşanmaktadır. Geçen hafta 23.Nisan.2025 Çarşamba günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları sırasında, İstanbul’da, saat 12.49’da meydana gelen 13 saniyelik depremle, İstanbul’da yaşayanlar çok büyük panik yaşadılar. 6,2 büyüklüğündeki deprem yalnızca İstanbul’u değil, deprem kuşağında olan ülkemizde hepimizi üzdü. Can kaybının yaşanmaması en büyük tesellimiz oldu. Bu depremde yıkımlar ve can kaybı olmadı. Resmi açıklamalara göre, sadece deprem sonrası panik nedeniyle kaçarken yaralanan hayati tehlikesi olmayan 60 kişi hastanelerde tedavi edildi. İstanbul başta olmak üzere, Bursa, Tekirdağ ve Yalova’dan toplam 1399 yapı denetim ihbarı ve 7 binanın az hasarlı olduğu tespit edildiği, yüzlerce artçı sarsıntının kaydedildiği ve artçı sarsıntıların devam ettiği açıklandı. Hatırlanacağı üzere 17.Ağustos.1999 Salı günü yaşanan ve 45 saniye süren Gölcük depreminde 18.373 kişi hayatını kaybetti, 48.901 kişi yaralandı, 5.840 kişi de kayboldu. Ancak bölge halkı, can kayıplarının çok daha büyük olduğunu söylüyor. Resmi olmayan kaynaklara göre can kaybının 50 bin civarında olduğu iddia ediliyor. 06.Şubat.2023 tarihinde Kahramanmaraş merkezli iki depremde, resmi açıklamalara göre ; Kahramanmaraş’ın yanı sıra Hatay, Osmaniye, Adıyaman, Diyarbakır, Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Adana, Malatya ve Elazığ dahil 53.537 vatandaşımız hayatını kaybetti, 107.213 kişi yaralandı. 11 ilde ağır yıkıma neden olan 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde yaşanan iki deprem, 13 milyon kişinin hayatını doğrudan etkiledi. Depremlerde 11 ilde binlerce bina yıkıldı, ağır hasar aldı. 128 bin 778 konut orta derecede hasar aldı. 5 milyon kişi başka bölgelere göç ettiler. Depremde OHAL ilan edildi, 10.000 artçı (en büyüğü 6.7) yaşandı, ülkemiz 84 milyar dolar maddi zarara uğradı. Bu depremler tarihimizde en çok zarar veren 1. deprem olarak kayıtlara geçti
Görüldüğü üzere, dünyada 1. Derece deprem kuşağında olan ülkemiz tarih boyunca devamlı depremler yaşamıştır. Peki nasıl oluyor da 23.Nisan.2025 tarihinde yaşanan son depremde, diğer depremlerdeki can ve mal kaybı olmadı. Sebebi çok basit, 6.2’lik deprem sadece 13 saniye sürdü. 6.2 den yüksek ve 13 saniyeden daha uzun süren depremlerde can kaybı ve yıkım çok fazla olur. Meydana gelecek depremlerde can ve mal kayıplarını azaltmak için, dünyadaki aktif yanardağların yüzde 10’unun bulunduğu fay hatlarının üzerinde yer alan Japonya’da yılda yaklaşık 1500 deprem meydana gelmesine rağmen can kaybı hiç olmuyor veya çok çok az oluyor. Bu nedenle ülkemizde, yeryüzündeki depremlerin yüzde 81’nin çok daha büyük ve daha çok yaşandığı ülkelerin uyguladığı sistemlerinin daha çok uygulanması gerekiyor. Öyle ki; Bunu 23.Nisan.2025 depreminde Çak Sukura hastanesinde, köprülerde ve oto yollarda ülkemizde de uygulanan deprem izolatörleri sayesinde hiçbir problem yaşanmadı. O kadar ki Çak Sakura Hastanesinde 6.2’lik depreme rağmen ameliyatlar devam etti, aksama olmadı. Ancak GSM operatörlerinde maalesef yine aksamalar oldu. Bu durumun de bir kez daha ele alınması ve ciddi şekilde elden geçirilmesi şarttır.
Olmadı Beyler…
Bir diğer önemli konu da, uzun yıllar ülkemizde her deprem öncesinde ve sonrasında en deneyimli deprem bilim insanları, jeologlar arasında yaşanan ve asla olmaması gereken tartışmalardır. Zira görsel ve yazılı basında yapılan tartışmalar vatandaşlarımızı tedirgin etmekte, psikolojilerini ve morallerini bozmaktadır. İstanbul’da Çarşamba günü yaşanan deprem, bilim dünyasını adeta üçe böldü. Bazı deprem bilimcisi beklenen büyük Marmara depreminin artık olmayacağını savunurken, diğeri bunun doğru olmadığını, tam aksine daha büyük bir tehlikenin yaklaştığını, bir diğeri de depremin daha büyüğünün olup olmayacağının bilinmediğini söylüyorlar. Hatta birbirlerine hakarete varan ifadeler kullanıyorlar. Çok yanlış ve çok büyük bir çelişki. Ayrıca eğitimin en üst makamına gelmiş ünvanlı kişilerin kendilerini takip eden gençlerimize örnek olmaları gerekirken, çirkin ifadelerle birbirlerini tenkit etmeleri çok yanlıştır. Elbette daha doğruyu bulmak, ulaşabilmek için bu tür bilimsel tartışmalar yapılır, yapılmalıdır da. Ancak mesleklerinde deprem hususunda en üst noktada olan bilim insanlarının bu tür bilimsel tartışmaları vatandaşları tedirgin edecek, korkutacak bir şekilde değil, tam aksi ortak bir kararla hep birlikte açıklama yapmalıdırlar. Bunun için de tezlerini, düşüncelerini, doğru bildiklerini aralarında yapacakları araştırmalar ve tartışmalar sonunda en gerçekçi bilgiyi açıklamalıdırlar. Bununla ilgili de hazırlayacakları raporu, bu konuda en yetkili resmi üst makamlara vermelidirler, gerçek hizmet budur. Zira bulundukları görev, maddi manevi, ülkemizin geleceği ve milyonlarca insanın can güvenliği ile ilgilidir. Gerçek ve doğru bilgiler ile uygulanacak inşaat sistemleri yaşanacak depremlerde, Tayland, Japonya’daki gibi asgari seviyelerde olacaktır. Ülkemizde ve Tayland’da aynı büyüklükte iki deprem oldu, Ülkemizde 54 binden fazla can kaybı. Tayland’da ise on kişi tesadüfen hayatını kaybetti, günlük hayat hiç etkilenmedi. Bu kadar büyük fark olmamalıdır. Ülkemizdeki deprem bilim insanları birbirileri ile saygısızca tartışacaklarına, Tayland ve Japonya’daki gibi ortak kararlar alarak şehirlerimize faydalı olmalıdırlar, çözüm için çalışmalıdırlar.
Yargılama…
Çok önemli bir konu da yaşanan depremlerde, hatalı inşaatlar nedeniyle hayatlarını kaybedenlerin yakınlarının yaptıkları hukuk mücadelesinde örnek, ciddi caydırıcı kararların alınmamasıdır. Şöyle ki; 17.Ağustos.1999 depreminde 170 kamu görevlisi hakkında görevi ihmal suçundan dava açıldı. Bazılarına görevden uzaklaştırma cezası verildi ama zaman aşımı nedeniyle de birçok dava düştü. Devamında hatalı inşaat nedeniyle binaları yıkılan 2.100 müteahhite dava açıldı, davalarda verilen ceza hükümleri ertelendi bir çok dava da yine zaman aşımı nedeniyle düştü. Örnek olarak sadece bir kişiye, Yalova’da yaptığı binaların büyük bir kısmında deniz kumu kullandığı için çöken ve 200 kişini ölümüne sebep olan müteahhite 18 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Kişi, 7.5yıl hapis cezasını çektikten sonra tahliye oldu ve yeni kurduğu şirketle tekrar yeniden müteahhitliğe başladı, böyle ceza olmamalı. Ayrıca depremin sembol ismi haline gelen, beton kolon altında kalarak hayatını kaybeden Ömür Kınay adlı bir kızımız için 1999’da başlayan hukuk mücadelesi 20 yıl sürmüştür. 20 yıl sonunda depremde enkaz altında kaldığı binanın ruhsatsız kaçak yapı olduğu tespit edilmiş, suçlu müteahhite sadece 27 bin tl. manevi tazminat cezası verilmiştir. Verilen kararlar ne yazık ki işlenen suçla bağdaşmamakta, caydırıcı olmamaktadır. Bu da, bu tür hileli, hatalı iş yapan müteahhitleri cesaretlendirmekte, hileli işlere devam etmektedirler. Bu tür kararların yanlış ve yetersiz olduğu, 30.Ekim.2020 İzmir ve 06.Şubat.2023 Kahramanmaraş depremlerinde bir kez daha görüldü. Hatalı yapılan birçok yeni bina yıkıldı, on binlerce can kaybı oldu. Bu durum vatandaşlarımızın hukuka olan güven ve saygınlığını yitirmektedir.
Yargı kararları en kısa zaman dilimi içinde örnek olacak şekilde alınmalıdır. Unutulmamalıdır ki; “Geciken adalet, adalet değildir” anlayışıyla adalet bir an önce tecelli etmelidir.