ozellutfu@gmail.com
Gazeteciliğe Yankı Dergisi'nde başladı. Ankara Ün.SBF ve AÜ. İkt. Fak. bitirdi. Gelişim Grubu'na, Hıncal Uluç'un ekibine girdi; Burada Söz Gazetesi ile birlikte aralarında Gelişim Spor, Erkekçe, Kadınca, Nokta gibi dergilerin bulunduğu yayınlarda, Sabah Grubu'nun Aktüel, Para dahil bütün dergilerinde, Yeni Yüzyıl, Radikal/Fanatik ve 16 yıl sürecek Vatan Gazetesi'nde muhabir, büro şefi, haber müdürü, temsilci olarak görev yaptı. Bu arada Ankara Radyosu, Türkiye'nin Sesi Radyosu, TRT 1, TRT 2, TRT Spor ve TRT Türk kanallarında yorumcu ve moderatör olarak çalıştı. NTV ve NTV Spor başta olmak üzere pek çok tv kanalında spor yorumcusu olarak yer aldı. 12 yıldır Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Spor Gazeteciliği dersi veriyor. Halihazırda TRT SPOR ve TRT Ankara Radyosu’nda spor yorumcusu olarak yer alıyor.
Trabzonspor’la bire bir tanışmam Gelişimspor Dergisi’yle başlar. Galatasaray’ı Hıncal Uluç’un, Beşiktaş’ı Attila Gökçe ve Fenerbahçe’yi Ergun Hiçyılmaz’ın yazdığı o şahane dergide Trabzonspor yazarı olarak görevlendirilmiştim. Büyük gururdu şüphesiz kişisel olarak. Fatih Altaylı, Hasan Sarıçiçek ve bugün, hepsi ardında çok başarılı bir geçmiş bırakarak spor medyasına imza atan benden daha genç, Altan Tanrıkulu, Emrah Kayalıoğlu, Alp Can ve daha pek çok isimle birlikte büyük keyif alarak çalışmıştım. Sonrasında da yıllarca bütün maçlarına gittim Karadeniz ekibinin. İçerisi, dışarısı, kampı, kongresi her şeyini takip ederek yazdım.
Çok şahane hala da devam eden dostluklarım oldu elbette. İnanılmaz yaşanmışlıklarla anılar birikti. Hem duygusal hem insani hem de çok ama çok komik olaylar oldu. Yazsam kitap olur. Bir o kadar da beni sevmediler. Öncelikle bazı yerel medya mensupları, Ankara’dan gelen yazar/muhabir grubuna kafadan karşı çıkarak her fırsatta olumsuzluk yaratmaya çalıştılar. Yazdıklarımın çoğu hemen her kesim tarafından sert karşı eleştirilere maruz kaldı. Küfürler yedim, hakaretlere uğradım, dizimden vurulmakla tehdit edildim. Aralarında yönetici kılıklı magandalar tarafından alenen tehdit edildim. Yöneticilerime şikayet edildim. Birkaç defa emniyet güçleri beni saldırıdan, darptan kurtardılar, yumruk yedim. Ve bana zararı da oldu olan bitenin.
Bir fikir oluştu kafamda doğal olarak. Genelleme yapacak birikimim oldu.
Ama kişisel işlere fazla kafa takmadım. İyilik, hoşluk tarafının daha çok aklımda kalmasını istedim. Gerçi bugünlerde zaman zaman sıkıntı yaşamaya devam da ediyorum ama umursayacak yaşı geçtim. Ağırlıklı olarak elbette sahadaki işlerden yola çıkarak değerlendirmeler yaptım. Kimseye hakaret etmedim. Benim için iş alanı hepsi. Daha kısa bir süre önce yaşanan şampiyonlukla birlikte Trabzon ve Fenerbahçe arasında gelişen durumu yorumlarken, “Tokalaşmaya ihtiyaç var. Futbol takip etmek yerine sürekli işi daha kötüye götürecek bir tartışma ortamının gündemde olmasından rahatsızım. Başkanlar tokalaşamıyorsa devlet büyükleri devreye girsin, sivil toplum kuruluşları aracı olsun ama bitsin bu artık” dedim, iki tarafı da “kızdırmışım”! İki taraftan da “ama” diye başlayan itirazlar yağdı.
Açalım..
Yıllara yayılan takip sürecinde büyük ama çeşitli nedenlerle büyük gibi hareket edemeyen, zaman zaman kendi camiası tarafından da çok ama çok sert muhalefete uğrayan bir Trabzonspor oldu hep. Breams’lerden, Özkan Sümer’e, Gordon Milne’den Ahmet Suat Özyazıcı’ya, Leekens’ten Şenol Güneş’e, Ziya Doğan’a, Samet Aybaba’dan, Yılmaz Vural’a, Vahid Halilhodziç’ten Ünal Karaman’a, Ersun Yanal’a, Hami Mandıralı’ya, Şota’ya, Giray Bulak’a pek çok teknik adam eşliğinde onlarca oyuncu bordo-mavili takımı yüceltmek için ellerinden geleni yaptı. Çok değerli yöneticilerle birlikte. Gazetecilik prensipleri içinde hiç kimseyle “sınır aşan” ilişki, diyaloga girmek istemem. Yemekli basın toplantılarında ağzıma lokma koymam, borçlu kalmayayım diye, ama Trabzon gibi çok canlı bir kentin insanıyla akraba gibi olmaktan kaçınmak mümkün olmadı hiç. Saysam yazıya yer kalmaz. Büyük saygı duyduğum insanlar oldu. Hala da devam eden.
Bu uzun yolculukta Trabzon tarihine kazınan pek çok olayın da tanığı oldum doğal olarak. 1996’sından 2011’ine, sonrasından bugüne kadar ne varsa artık! Efsane Avrupa maçlarından lige akla ne geliyorsa. Kıbrıs Rum Kesimi’nde Rum saldırısına uğramama kadar.
Yazdıkça sürekli akla gelen olaylar.
Uzatmayayım.
Bu benim için uzun yolculukta zaman ilerledikçe ve Türkiye Kupası dışında net, sonuçlu başarı gelmeyince Trabzon cenahında yükselen bir agresiflik dalgası oluşmaya başladı. Önceden de vardı öfke ama boyut değiştimeye başlamıştı. 2010-11 konusuyla da bu artık Fenerbahçe odaklı kan davasına evrildi. Ve ne yazık ki dönüşüm tamamlandı! Şampiyon olma 38 yılın gerilimin fay hattı gibi boşalttı ama kimsenin durduğu noktadan kımıldama gibi bir niyeti olmadığını anladık. Özellikle Trabzon tarafında! Pankartla başlayan, takım otobüsüne yazılan ve yapılacak şampiyonluk anıtına da işlenecek olan “8” rakamı beklendiği gibi Fenerbahçe tarafından reddedildi. Onunla da kalmadı içine siyaseti de alarak karşılıklı sert açıklamalarla devam ediyor.
Demem o ki, ey Trabzon! Urbain Breams’in 11’iyle başlayan benim yolculuğumda hemen her şeyinize tanıklık ettim. Sizi bugün şampiyonluğa ulaştıran yolun hemen bütün noktalarında “izim” var. Bu görevdi. İşimi keyifle, mutlulukla yaparım hep. Sizleri takibim de böyleydi. Şimdi başka bir boyuta geçtiniz. Zamanlar değişti. Bakış açıları farklılaştı. Bilgisayarla takım analizi önerildiğinde “yürüyün len” diyen teknik direktörünüzden bilimin ruhunu takıma taşıyan ve başarılı olan biriyle berabersiniz.
Artık 38 yıl beklemeyecek kafaya ulaştınız. Gelişmeye devam edeceksiniz. Bunu ne kadar bütün halde yaparsanız başarınız taçlanacak. Sorumluluklarınız arttı ve değişti. Şampiyonlar Ligi maçında sahaya dalarsanız Türkiye’de sizi “koruyan”lar artık bir şey yapamayacak. Ceza ülkeye kesilecek. Maazallah rakip futbolcu yumruklarsanız sahada, bizim PFDK el uzatamayacak. Türkiye ağır yaptırımlara uğrayacak. Yani demem o ki Şampiyonlar Ligi ruhuna uygun hareket etmeye alışmalısınız. “Burada” olan biten her konuyla ilgili tartışırım, fikir söylerim, siz de söylersiniz şüphesiz. Ancak o “büyüklükle” doğru orantılı bir yola girmekte fayda var. “Ama” ile aralanan her diğer cümle başka sıkıntıları beraberinde getiriyor ve boyut değiştiriyor. Yani yolda iki takımın formalarını giymiş insanlar karşılaşınca birbirini mi vuracak, öldürecek; iş oraya doğru hızla gidiyor.
Tokalaşmak zorundasınız artık. 2010-11 konusu kapandı, bitti! O dönemde ne olduğuna ilişkin Cumhurbaşkanı olanı biteni söyledi kamuoyuna. Yeter artık. Bir durun, sakinleşin. Şampiyon oldunuz işte. Tadını çıkartın.
Gazeteciliğe Yankı Dergisi’nde başladı. Ankara Ün.SBF ve AÜ. İkt. Fak. bitirdi. Gelişim Grubu’na, Hıncal Uluç’un ekibine girdi; Burada Söz Gazetesi ile birlikte aralarında Gelişim Spor, Erkekçe, Kadınca, Nokta gibi dergilerin bulunduğu yayınlarda, Sabah Grubu’nun Aktüel, Para dahil bütün dergilerinde, Yeni Yüzyıl, Radikal/Fanatik ve 16 yıl sürecek Vatan Gazetesi’nde muhabir, büro şefi, haber müdürü, temsilci olarak görev yaptı. Bu arada Ankara Radyosu, Türkiye’nin Sesi Radyosu, TRT 1, TRT 2, TRT Spor ve TRT Türk kanallarında yorumcu ve moderatör olarak çalıştı. NTV ve NTV Spor başta olmak üzere pek çok tv kanalında spor yorumcusu olarak yer aldı. 12 yıldır Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Spor Gazeteciliği dersi veriyor. Halihazırda TRT SPOR ve TRT Ankara Radyosu’nda spor yorumcusu olarak yer alıyor.