bahrivreskala@gmail.comİstanbul-İzmir Gençlik ve Spor e. İl Müdürü, TMOK Konsey Üyesi, İzmir KulüplerBirliği Kurucu ve Danışma Kurulu Üyesi, Türkiye Futbol Adamları Derneği İzmirŞube Başkanı, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi, Ege Tenis Eğitim VakfıKurucu Üye ve Başkanı, Atletizm, Futbol, Masa Tenisi, e. Hakemi, Atletizm, SualtıYüzme Federasyonları e. Üyesi.
Bilindiği üzere Gazi Mustafa Kemal Atatürk; “Ben Sporcunun Zeki, Çevik ve Ahlaklısını Severim” düşüncesiyle cennet vatanımızı güvendiği gençlere emanet etmiş, bu vesileyle sporun önemini vurgulamıştı. Bu sözlerle sporcularda bulunması gereken özellikleri belirtmiş, spor dünyasında gençlerin ne denli önemli olduklarını anlatmıştı. Beraberinde sporda olması gereken Fair-Play’in önemini, spor ahlakının da önemli olduğunu açıklıyordu. Zira gençler, spor sayesinde kendilerinde var olan, zeka ve çevikliğin ortaya çıktığını görebiliyorlardı. Bu durumda her ortamda gençler, daha başarılı ve güvenilir olabiliyorlar. Buna bağlı olarak da sporla ilgili kanunlar çıkarılmıştı. Devamında, Anayasamızın 58. ve 59. Maddeleri ile ülkemizi emanet ettiği gençlerimizi korumak, geleceğe dönük sağlıklı, ülkesini seven ve güvenilen nesiller yetişmesini sağlamak amacıyla güvence altına alınmıştır.
Madde 58 – Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda ve devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.
Madde 59 – Devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Devlet başarılı sporcuyu korur.
Görüleceği üzere devlet, sporla ülkesini seven sağlıklı ve güvenilir gençlerin yetişmelerini Anayasa ile sağlamaktadır. Ancak sporda istenilen amaca ulaşabilmek için, sporcuların sadece başarılı olmaları değil, aynı zamanda zekasını kullanan, çalışkan ve ahlaklı olmaları da gerekiyor. Zira Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Cumhuriyet fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister” sözü ile sporun ülkemiz için ne denli önemli olduğunu unutmamak lazım. Bu açıklamalar ışığında amaca ulaşmak sadece sporculara mı görevler düşmektedir? Hayır, başarı “ben” değil “biz” olarak kazanılmalıdır. Öyle ki; “birlikten kuvvet doğar”, bu da başarıyı getirir anlayışı yeterli değildir. Sporcularla birlikte; sporla ilgili resmi, özel bütün spor yöneticilerinin, kulüp yöneticileri ve eğitimcilerinin, sporla ilgili olan herkesin birlikte, Fair-Play anlayışı içinde aynı amaç için uyumlu çalışmaları çok önemlidir.
Peki bu anlamlı çalışmalar ile ilgili uygulanacak spor politikası nasıl olmalıdır? Bunun için sporun yaygınlaştırılması adına dünyada denenmiş, uygulanmış spor politikalarının örnek alınması esastır. Bunun için de sporda yapılan her türlü faaliyetlerin belli kurallara, spor yönetimi ilkelerine göre uygulanması gerekmektedir. Bu yapıldığında doğal olarak beraberinde, birlik ve beraberliği getirecektir. Böylece ulaşılmak istenilen amaca, başarıya ulaşılacaktır. Ancak başarı için, etkin, kararlı ve spor bilgisine sahip kişilerden oluşan önemli spor yönetimlerinin olması gerekmektedir. Zira zaman içinde dünya sporunda hızla değişen koşullara göre uygulanan kararlar alınmalı ve Ülkemizde de uygulanmalıdır. Bu nedenle spor yönetimlerinin, spora hizmet edenlerin liyakatli, ehil kişilerden olması çok önemlidir. Bu olduğu takdirde doğal olarak her açıdan sporda başarıyı gelecektir. Ama ne yazık ki, Ülkemizde bazen bunu göremiyoruz. Şöyle ki;
Ülkemiz sporunda günümüzde 64 spor dalı var.1980 li yıllarda ise 28 spor dalı vardı. İzmir Gençlik ve Spor İl Müdürü olarak görev yaptığım yıllarda Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü müfettişlerince yapılan yıllık normal denetimlerin birinde çok üzüldüğüm bir spor olayı yaşandı. Şöyle ki; 28 spor branşında o güne kadar, ülkemizin spor tarihinde çok önemli bir konumda yerleri olan ve ata sporu olarak kabul ettiğim binicilik ve yelkene hiç önem verilmediğini, yatırım yapılmadığını gördüm. Yaptığım planlamada, ata sporu olan binicilik ve yelkenin yanında, herkesin zengin sporu olarak algıladığı, ama bana göre tam aksi, zengin sporu olarak görmediğim tenis sporuna da öncelik verdim. Akabinde de bu spor dallarının ihtiyacı olan biniciliğe büyük bir kapalı manej, yelkene, yelken eğitim ve konaklama tesisleri ile tenis kortlarına öncelik verdim. Ne acıdır ki bütün spor dallarına eşit olması gereken müfettiş, bana neden zengin sporlarına öncelik verdin diye hesap sordu. Kendisine cevaben atalarımızın orta Asya’dan Anadolu’ya at sırtında geldiklerini, yelkende ise, Barbaros gibi nice kaptanı deryaların Akdeniz’i bir Türk gölü haline getirdiklerini ve vatanımızın adalar hariç 8.592 km. deniz kıyısı olduğu, tenisin de zengin sporu değil devletimizin en az yatırım yaptığı spor dalı olduğu için bu dallara önem verdiğimi belirttim. Bunun için de Buca İlçemize binicilik sporunun 60 yıllık özlemi olan kapalı maneji, yelkene de Foça İlçemizde 100 kişilik kamp eğitim konaklama merkezini ve de şehrimizin birçok mahallesine çok ucuza mal olan tenis kortlarını İzmir sporuna kazandırdığımı ifade ettim. Devamında da bu spor dallarının zannettiği gibi devlet katkısının çok değil, az olduğunu, zira bu spor dallarının ihtiyacı olan deniz aracı ve atların bizzat bu sporu yapan sporcular tarafından temin edildiğini hatta bakımlarının da bu sporu yapanlar tarafından karşılandığını, tenisi de İzmir’in ekonomik gücü olmayan tenis sever gençlerin yoğun oldukları yerlere yaptırdığımı söyledim. Ve ne ilginçtir ki kurdurduğum ve kurucu üyesi olduğum daha sonraları uzun süre başkanlığını yaptığım özel Ege Tenis Vakfı’nın (ETEV) desteği ile ekonomik gücü olmayan sporculardan Tenis A Milli takıma ve A Milli Takımlar antrenörlüğüne yükselenler oldu. Ayrıca derslerinde başarılı olan tenisçilere de Vakıf bursu verildi. Bu durum bizlere, yapılan planlamanın çok isabetli ve faydalı olduğunu ve de Ülkemizdeki spor yönetimlerinin her alanında, sporcu ruhunu taşıyan, yaşayan yöneticilere ihtiyacı olduğunu gösterdi.